Mutlaka herkesin okuması gereken, insana değer katacak bir kitap. İsmine aldanmayın, din ile ilgili değil tamamen bir kişisel gelişim.
S.30
S.30
Bir insanın zamanın izinden kurtulup dünya dışı bir canlıya
benzemekten ne kazandığını düşündüm.
S.45
“…Genellikle bir kurban rolü benimsemişsin.”
“Kurban rolü mü?”
“Bazı kişilerin dikkat etmeden içine gömüldükleri bir tür
konumlanışı belirten bir tür laf bu. Başımıza gelen şeyi sanki bize
dayatılıyormuş gibi ve biz de istemeden buna maruz kalıyormuşuz gibi
yaşamaktan ibarettir.”
“Böyle olduğumu hissetmiyorum.”
“Sen elbette bilincinde değilsin, ama ‘şanssızım’, ‘istediğim
gibi olmuyor’, ‘ben şunu tercih ederim’ gibi ifadeler kullandığında, kendini
genelde kurban konumuna koyarsın. Gündelik yaşamını bana tarif ettiğinde, bir
olay senin istediğin gibi gerçekleşmediğinde, ‘ne kötü!’ ya da yazık deme eğilimindesin,
ama bunu bir durumu serinkanlılıkla kabul eden birinin bilgeliği ile
söylemiyorsun. Hayır, bunu üzgün bir tonla ifade ediyorsun. Boyun eğercesine
bir kabul bu. Üstelik bunun senin tercihin olmadığını da kimi zaman hatırlıyorsun.
Hem… zaman zaman şikayet etme eğilimin de var. Bütün bu işaretler kurban
rolünden hoşlandığını gösteriyor…”
“Belki de ben bu rolü farkında olmadan, benimsiyorum, ama
hoşlanmadığım kesin.”
“Hoşlanıyorsun. İster istemez yararlanıyorsun bu durumdan.
Beynimiz böyle işliyor. Her an bizi en iyi tercihimiz olduğunu kabul ettiği
şeyi benimsemeye yöneltiyor. Yani, yaşamakta olduğun her durumda, beynin
yapmayı bildiğin şeyler arasında ona en uygun geleni, sana en fazla yarar
getirecek olanı seçecektir. Her şey böyle işler. Sorun, hepimizin aynı tercih yelpazesine
sahip olmamamızdır… Bazı kişiler çok değişken tutum ve davranışlar
geliştirirler. Dolayısıyla, verili bir durumla karşılaştıklarında,
beyinlerindeki olası tepkiler yelpazesi çok geniştir. Başkalarıysa her zaman az
çok aynı şeyi yapma eğilimindedirler ve bu durumda, yelpaze sınırlıdır. Tercih
edilen şey de ender olarak uygun düşer.
Sana somut bir örnek vereyim. Birbirini tanımayan iki adam
arasında sokakta bir tartışma hayal et. Biri diğerine haksız bir sitemde
bulunuyor. Eğer diğerinin elinde her türlü olanak varsa, örneğin
karşısındakinin haksızlığını kanıtlamak için argümanlar ileri sürebilir ya da
bir parça mizah katarak eleştiriyi alaya alabilir veyahut karşısındakini kendi
konumunu doğrulamaya mecbur bırakmak için rahatsız edici sorular sorabilir.
Kendini onun yerine koyup, onun sitemini anlamaya da çalışabilir. Böylece, daha
sonra, iyi bir ilişkiyi koruyarak onu yanılgıdan kurtarabilir, hatta onu
görmezden gelmeyi ve yoluna devam etmeyi tercih edebilir… Kısacası, eğer bütün
bunları yapabiliyorsa, demek ki sitemi işittiği anda, beyni çok sayıda cevap
olasılığına sahiptir ve bu duruma gerçekten uygun bir olasılığı, çıkarına
mümkün olan en iyi şekilde hizmet eden, ona en fazla yarar sağlayanı benimseme
ihtimali yüksektir. Şimdi, bütün bunları yapmayı hiç bilmeyen biri olduğunu
hayal et, o zaman beyninin erişebileceği tek tercihin ötekine hakaret etmek ya
da boyun eğmek olması muhtemeldir. Ama her durumda bu onun en iyi
tercihi olacaktır.”
S.184
"Tek gerçek yolculuk, tek gençlik pınarı, yeni manzaralara gitmek değil, başka gözlere sahip olmak, evreni bir başkasının gözünden, başka yüz kişinin gözünden görmek, onların her birinin olduğu, herbirinin gördüğü yüz evreni görmektir."
S.184
"Tek gerçek yolculuk, tek gençlik pınarı, yeni manzaralara gitmek değil, başka gözlere sahip olmak, evreni bir başkasının gözünden, başka yüz kişinin gözünden görmek, onların her birinin olduğu, herbirinin gördüğü yüz evreni görmektir."